UÇTUM
Rüyaydı, öyle olması çok güzel.
Gerçek olması tedirgin ederdi. ‘Rüyanın gerçekliği’ sakin
liman.
Kanatlarım yok, pırıl pırıl mavi gökyüzünden sağa doğru
hafif meyil ile gökyüzünden yer yüzüne iniyorum. Ortalama bir hızdayım.
Gökyüzünde olduğumu bildiğim için, uçmanın mutluluk hissi içimde. İnsan
uçabilir, işte uçuyorum, diyerek kendimi en ücra hücrelerime kadar eskiden
bilmediğim bilgi ile teçhizatlandırıyorum. İnsan yürür ve uçar. Rüya kendini
hissettiriyor. Rüya burası. Olabilen olur. Misal alemi geniş.
Uçabilen konabilir de, ama ben rüyayı görüyorum, rüyayı
yaşamak başka. Rüya gördürülüyor. Rüyamda tarlaya konuyorum, dağ yamacından
yeşiller içinde sınırları belli yeni sürülmüş sarı toprak tarlaya konuyorum.
Bu rüya tüm günümü şekerlendiriyor. Uyanıyorum sabah ezanı
okunuyor.
Tabirlere bakıyorum telefondan, neye yormalı?
Biliyorum; Belki de iki gündür arkadaşlar arasında Allah
insana iki ayak vermiş, yürüsün diye, uçmasını istese idi kanat verirdi. İnsan
yürümek için, etrafınızda uçan kaçan birileri varsa kaçın ondan, sizi kazıklar.
Demiştim.
El cevap dedi, rüya ile. Benimle mukabelede bulunması ne
hoş.
Her an olanı az idrak, idrak ikramını tatmak ne güzel.
Rüyasında uçabilen, arz’a inen ben; dünyanın hükümlerini
kısıtlayan mıyım?
Soruyorum şimdi sana ey okuyucu,
insan uçar mı?
Evet. Ben uçtum.
Uçup, kaçmadım. Hadi beraber uçalım mı?
Yorumlar
Yorum Gönder